KURTULUŞ DİRENİŞLERİ

                                           

KURTULUŞ DİRENİŞLERİ 

 -I-

14 Mayıs 1919 Perşembe

Tedirgin yarından İzmir Halkı;

On altısında Teşkilat-ı Mahsusa,

On dokuzunda İttihat ve Terakki,

 Yirmisinde Siyasal Bilim Sorbonne’da,

Trablusgarp işgalcisi İtalyanlara Protesto mitingleri Paris’te,

Yirmi birinde Olimpos güzeli gök gözlü sevgili Vedia

Olmuş Vatan için feda.

Hain İngiliz Ajanı Gazeteciler

 Lord Neol Buxton ve Lelant Buxton kardeşlere

1915’de Yirmi yedisinde

Suikast eylemi Bükreş’te.

O’nu tanıyor bugün herkes,

O, onurlu, cesur, kararlı

 1888 Selanik Osman Nevres…

 

Saat 10.00 gece.

 İzmir Maşatlık Meydanı

Şehir Emini Hacı Hasan Paşa konuştu önce,

Konuştu ardından babadan adlı Hasan Tahsin;

“Vatan için can verenlerin yeri”

“Ulusun kalplerinin en derin yeri”

“Vermeyiz toprağımızı Yunan’a,”

 “Kozumuz var paylaşana”

“Fedadır canlarımız vatana!”

Ardında bir yiğit kadın Sudiye,

Kucağında minnacık gözbebeği Mehmet Kemal,

Duruyor erinin ardında kale gibi “Yürüsün!” diye.

 

15 Mayıs 1919 Cuma 7.30

Kararlı, yiğit, korkusuz

Bekledi sabahı bütün gece İzmirli,

Çok yorgun bir ruh hali, endişeli,

Uykusuz gecenin sabahında

Bir savaşçı tavrıyla duruyor Konak meydanında.

Saat 9.00 Yunanlılar Pasaport limanında

Çıkarma yapıyorlar canım İzmir’e,

Osmanlı Sarayında ne bir ses ne bir nefes

İzmir’in azınlık Rumları azgın

Ellerinde Yunan bayrakları alkışlarla “Yaşa!” çekiyorlar,

En önde Efsun Alayı’nın bayraktarı Teğmen Basile Delaris.

Koyu renk takım elbiseleriyle bir genç adam,

Ani bir kararlılıkla, yürekli,

Fırlıyor bir ok gibi çevikçe yerinden ileriye,

Alnının ortasında İlk Kurşun Teğmen Basile’nin

Ve İkinci Kurşun da Jorj Papakostos haininin,

Nefessiz düşüyorlar ikisi de geriye!

Bir an bir şaşkınlık boşalan mermilere

Ve Yunan gemilerinden yaylım ateşi şehre;

Kuvayı Milliye’den Hasan Tahsin; otuz birinde

Süngülerle parçalanan bedeniyle

İlk kıvılcım, ilk kurşun bir mesaj İzmirliye!

Bu kurşun bağımsızlık andının kanıtı,

 Konak Meydanında yaşar İlk Kurşun Anıtı!..

 

    -II-                                                      

İşgalci Yunan ve İzmirli Rumlar

Derdest ettiler Valiyi, kumandanları,

Ve zorluyorlar süngüler altında

Yaşa Venizelos” demeye halkı…

Askerlik Heyeti Reisi Şehitliğe yakın

Çelik karakterli Albay Süleyman Fethi

Zafer destanlarıyla beslediği ruhuyla

Haykırdı; “Yaşasın Türk Milleti!..”

Dayandı kemiğe bıçak,

Taştı sabır,

İlk Kurşun’un ateşiyle Türkiye ayaklandı,

Yiğit, asil ruhlu Türk Efeler atağa kalktı

Her yerde bir kıvılcım artık Türk Halkı;

Aydın baskınının kızıştığı o anlar

Erlerinin önünde koşan Baltagümü’lü kadınlar

Sıçrıyor kıvılcımlar Söke, Bergama,  Kuşadası,

Ve tümden ayakta silahlarıyla

Ayvalık, Alaşehir, Akhisar, Salihli…

-III-

Yeni dönmüştü cepheden Mitralyoz Onbaşısı

Yunanlılar üzerine akınlar yapan

Yörük genci Çoraklı Hasan,

Eroğlu’nda dinlenirken,

Baskın yedi İtalyan kolundan,

Yüzünde kırbaç şaklayınca İtalyan’ın elinden

Sıçradı aldı Komutanın silahını belinden

Çoraklı “Atın silahlarınızı!” deyince

Düştü tümünün silahları yere,

“Marş! Marş! Emrini alınca

On bir İtalyan yüreksizin

Kıçlarına vurdu topukları,

Koşar adım uzaklaştılar.                                                          AHMET NİŞANCI (Devam edecek)

 

 

 

 

23 NİSAN 1920 KUTSAL SAVAŞI YÖNETEN TÜRKİYE BÜYÜK MİLLETİ’NİN AÇILIŞI

23 NİSAN 1920 / KUTSAL SAVAŞI YÖNETEN TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’NİN AÇILIŞI

Ulusların yaşamlarında önemli günler vardır.

Bu önemli günler uluslarca Ulusal Günler ve Milli Bayramlar olarak kutlanır.
Yeni Türkiye Devleti Cumhuriyet İlanını 29 Ekim 1923 günü ilan ve kabul etmişse de, Türkiye Cumhuriyeti’nin gerçek kuruluş tarihinin birçok tarih ve sosyal bilimci tarafından 23 Nisan 1920 olduğu, bu tarihin Türkiye Devletinin doğum günü olduğu konusundaki değerlendirmelere de katılmakta bir sakınca görülmemelidir.
23 Nisan 1920 / Kutsal Savaşı Yöneten T.B.M.Meclisin Açılışı
23 Nisan 2020 Türkiye Büyük Millet Meclisinin (TBMM) açılışının (100.) Yüzüncü Yılı. Ulusların yaşamında önemli günlerin yükselişlerin yüz yıl ya da yüz yıllara ulaşmasının tarihsel anlamının değerlendirilmesi ve o yüz yılın her türlü koşullar zorlanarak da olsa en üst düzey görevlilerin katılımıyla, en üst düzey hazırlık ve etkinliklerle kutlanması modern bir ülke için vaz geçilemeyecek bir görevdir. (“zorlanarak” sözcüğü Corona Virüs/ Covid 19 nedeniyle kullanılmıştır.) Bu önemin nedeninin yediden yetmişe tüm vatandaşlar tarafından bilinmesi, gereğinin yerine getirilmesi ve gelecek nesillere aktarılması gerekir.

Osmanlı Padişahı ve Saray Yönetimi Yok Düzeyindedir.

Altı yüz yıl Türk Yurdu, yönetildiği Osmanlı İmparatorluğu 1. Dünya Savaşından yenik çıkınca yapmış olduğu Sevr Barış Antlaşması ile parçalanmanın eşiğine gelmiştir. Ülkemizin birçok yeri Emperyalist Avrupa Devletleri /İngiltere, Fransa, İtalya tarafından tam bir işgal altındadır ve paylaşılmak için gün sayılmaktadırlar. Doğu da Ermeniler başkaldırmıştır ve orada bağımsız bir devlet kurma arzusundadırlar; içimizde azınlık olarak asırlardır iyi komşuluk ilişkileri ve varlık içinde, ayrıcalıklı olarak yaşayan Rumlar, Ermeniler hainlik içindedirler; İstanbul’da Padişah Vahdettin ve saray yönetimi, ülkemiz gibi esaret altındadır, teslim alınmışlardır.
Ulusun kurtuluşunu topluca karşı koyulacak bir savaşta gören Mustafa Kemal, Amasya Genelgesi’yle kurtuluşun yolunu gösterecektir.
Vatanın Bütünlüğü, Milletin İstiklâli tehlikededir. Amasya genelgesi 1. Madde
Milletin Bağımsızlığını Yine Milletin Azmi ve Kararı Kurtaracaktır. Amasya Genelgesi 3.madde

Erzurum Kongresi öncesinde General Üniformasını çıkararak milletin bir ferdi olarak kurtuluşa giden Kutsal İsyanı başlatacaktır. Sivas Kongresi ile oluşturulan Önder Kadrosuyla Ankara’ya gelerek milletin azmi ve kararını temsil edecek TBMM açılacak ve Türk Kurtuluş Savaşı bu Kutsal İsyanı yönetecek meclisle başarıya ulaşacaktır.
23 Nisan 1920 / Kutsal Savaşı Yöneten Türkiye Büyük Millet Meclisin Açılışı
Kurtuluşu ve Kuruluşu yönetecek T.B.M. Meclisi 23 Nisan 1920 Cuma günü dualarla açıldı. Ankara’da yeni bir Türk Devleti kurmak üzere başında yeminli Mustafa Kemal’in olduğu yeni bir Ulusal Meclis, önünde kurtarılacak bir yurt göreviyle yükümlü, zor bir görevin beklediği, üstesinden gelebilmek için varlıklarını her şeyin üstünde tutmak zorunda olan yurdu kurtarmak görevine soyunmuş bir T.B.M. Meclisi Hükümeti vardır artık. Kuruluş aşamasındaki bu Birinci Meclis her ideolojiden ve meslekten insanlarla kurulu bir karma yapı barındırmaktadır. Bu meclis birçok konuda geriye dönük kişilerin atılımların önüne set koymaya çalışmalarına karşın, Büyük Önder Mustafa Kemal Paşa’nın akılcı yönetimiyle Kurtuluş Savaşını üstün bir başarıyla yönetmiştir.

Meclisin Önündeki Zorluklarla Dolu Büyük Görevin Açmazları

Bir Kutsal İsyanla başlayarak kazanılan bu Kutsal Savaş ve sonunda sağlanan Kutsal Barış hangi güçlükler aşılarak kazanılmıştır? Bu soruyu ve yanıtını milletin her bireyinin beyinlerinde bir fırtına yaratırcasına oluşturup yerleştirmedikçe ve bugünkü nesilden gelecek kuşaklara aktarma görevini yerine getiremedikçe Türkiye Cumhuriyeti için tehlike her zaman var olacaktır.
Meclisin açıldığı zaman içinde Sevr Antlaşması Osmanlı Devleti’ni yönetenler tarafından kabullenilmiş, tehlike olarak değerlendirdikleri yörelerimiz, topraklarımız işgal güçlerinin yeni bahaneleriyle işgal ettikleri önceki topraklarımıza eklenmektedir.
İngilizlerin desteğiyle İzmir’e asker çıkaran Yunan Kuvvetleri ilerlemelerini Aydın, Afyon boyunca genişletmekte ve geçtikleri şehirlerimizi yakıp yıkmakta ve halkımızı vahşice katletmekte, kadınlarımızın, kızlarımızın namuslarını kirletmekte, çocuklarımızı süngüleyerek eğlenmektedirler.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine karşı, Osmanlı Saray Yönetiminin teşvik ve destekleriyle iç isyanlar çıkarılarak kurtuluş hareketine engeller koymaya çalışılmakta, içimizde asırlarca en iyi şekilde varlık içinde ve ayrıcalıklı olarak yaşattığımız Rumlar, Ermeniler hainlikleriyle işgal güçlerinin yanında yer almakta, biz komşularını kalleşçe arkadan vurmaktadırlar.
Savaş sürecinde Türk Toplumunun Yapısı, Ordunun durumu, savaş ekonomisi, halkın desteği bir başka yazıya bırakılarak; bu metinde Atatürk’ün Ulusal Bayram olmanın yanında Türk çocuklarına bayram olarak armağan ettiği 23 Nisan’ın geçirdiği evrelere yer verilmiştir.

23 Nisan’ın Geçirdiği Evrelere Ait Bilgiler

23 Nisan 1920, T.B.M.Meclisi’nin açılışıyla ulusumuzun tarihinde çok önemli bir gün olma özelliği, ulusallık kazanmıştır. Bu ulusal günün bugüne değin kutlanması aşamasında geçirdiği evrelerin hepsi akılda tutulamasa da zaman zaman hatırlanması için evinizdeki önem verdiğiniz bir bilgi dosyasında bulundurulması, özellikle de çocuklarınıza bu günün öneminin kavratılması okullarımıza/ öğretmenlerimize olduğu kadar aileler içinde bir görev olmalıdır.
1- 1920 / 23 Nisan – Türkiye Büyük Millet Meclisi açılmıştır.
2- 1921/ 23 Nisan – İlk olarak Bayram olarak kutlanmıştır.
3- 1921/ 2 Mayıs – 23 Nisan Kanunla Milli Bayram olarak kabul edilmiş ve Ceridei Resmiye (Resmi Gazete)’ de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. İki maddeden oluşan kanunun;
1. Maddesi: “TBMM’nin ilk yevmi küşadı (açılış zamanı)olan 23 Nisan günü milli bayramdır.”
2. Maddesi: “Tarihi kabulünden muteber (geçerli) olan işbu kanunun icrasına (yürütülmesine) Türkiye Büyük Millet Meclisi memurdur. Bu kanunun kabul edilmesiyle 23 Nisan her yıl coşkuyla ve büyük bir mutlulukla milli bayram olarak kutlanmıştır.
4- 1924 23 Nisan’ın her yıl Mustafa Kemal (Atatürk ) emriyle Egemenlik Bayramı olarak kutlanmasına karar verilmştir.
5- 1927/ Ulusal Egemenlik Bayramı Türkiye Himaye-i Eftal (Çocuk Esirgeme) Cemiyeti’nin öncülüğünde daha ayrıntılı bir bayram kutlamasına dönüştürülmüştür.
6- 1929/ 23 Nisan Mustafa Kemal (Atatürk) tarafından Türk Çocuklarına armağan edilmiş ve 23 Nisan Çocuk Haftasına dönüştürülmüş, zengin etkinliklerle kutlamalar yapılması gelenekleşmiştir.
7- 1935/ 27 Mayıs tarihinde kabul edilen “Ulusal Bayramlar ve Genel Tatiller Hakkında Kanun ile 22 Nisan öğleden sonra ve 23 Nisan gününün Ulusal Egemenlik Bayramı olarak kutlanması kanunlaşmıştır.
8- 1979 / 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramımız Yurtdışındaki temsilciliklerimizde de ve ilk olarak davet edilen dünya çocuklarının katılımıyla Uluslararası Çocuk Bayramı olarak kutlanmaya başlanmıştır.
9- 1983/ 20 Nisan –1981 tarihli Ulusal Bayramlar ve Genel Tatiller Hakkında Kanun’da yapılan değişiklikle 23 Nisan “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” olarak düzenlenmiştir. Böylece 1929 yılından bu yana Mustafa Kemal (Atatürk) ‘in bayram olarak çocuklara armağan etmiş olduğu “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ‘na “Çocuk” sözcüğü kanunla eklenmiştir.

Bu 23 Nisan’da yüzüncü yılını kutlayacağımız Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı coşku içinde kutlamamız salgın halini alan Corona Virüs nedeniyle olanaklı olmasa da, büyüklü küçüklü hepimiz bu bayramı içimizde çocuksu bir sevinç içinde yaşamalı, yaşatmalıyız.
Ulusumuzun kurtuluşa giden yolunda bir köşe başı taşı olan 23 Nisan’ı bize sonsuza kadar kutlayacağımız bir ulusal gün olarak armağan ve emanet eden Yüce Atatürk’e, O’nun silah arkadaşlarına, milyonlarca şehitlerimize sonsuz şükranlarımızı sunuyoruz; ruhları sevinçli olsun. Ulusumuzun Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı tüm ulusumuza kutlu olsun. 23.04.2020
Ahmet Nişancı

MUTLULUK

MUTLULUK
(Mesude ve Cengiz’e)

HEP BÖYLE GÜZEL GEÇSİN YILLAR, SİZİN SARIP IŞITTIĞINIZ KADAR
NE DENİZLER SARSIN SİZİ, NE YILDIZLAR IŞITSIN.

TATLI BAKIŞLARINIZDA ERİSİN, KÖRDÜĞÜM OLSUN EZEL,
DOĞA’NIN HOYRATÇA VERDİĞİ SANCI VE HAYAL BİTSİN.

HAYAT DOLU GENÇLİĞİNİZ MUTLULUKLA YÜRÜSÜN,
BİTMESİN TATLI RÜYANIZ, EBEDİYEN SÜRSÜN.

Ahmet Nişancı
15 Eylül 1971, Çarşamba, Saat:20.00

E…’e

E…’e

ENGİN BİR SUDUR DENİZ
DOLUYUM BEN ONUNLA
İÇİMDE KAYNAYAN VOLKAN
ZEYTİN RENGİ BİR DENİZ

TATLI BİR DENİZ
OLGUN BİR DENİZ
LALELER GİBİ AÇAN
KIRMIZI GÜN IŞIĞI
UMUT DOLU
NADİDE BİR DENİZ

Ahmet Nişancı
13 Mart 1963

KADINLARIMIZ

KADINLARIMIZ
Arttıkça mutluluğa özlemim
Siz gelirsiniz lepiska saçlarınızla usuma,
Bahar yağmurlarının çisentisinde,
Ayvalık’ta bir zeytin bahçesi
Gözleriniz gelir,
Ve beni Boğaziçi’nin temmuz bunaltısından alan
Gök kuşağı kollarınız…
Alır götürür beni kollarınız Rumelihisarı’nda
Mahzenlerin aydınlattığı şarap kokularına…
Ellerimi kaybettiren kadehler
Bir şişe kızıl şarap kokusu aydınlığında
Sizi getirir bana;
Öperim güneş aydınlığındaki gül ellerinizden,
Ellerinizden yıldızlar düşer dudaklarıma,
Alırım ak ellerinizi avuçlarımın içine,
Dünyam değişir,
Bir demet nar kırmızısı
Ya da beyaz gül ellerinizde
Mutluluğa uyanırım.

ÇORUH’UMA ŞARKI

ÇORUH’UMA ŞARKI
COŞTULAR MI SULARIN AKAR MI BOZ BULANIK
ÇALARLAR MI ÇOBANLAR KAVALI YANIK YANIK
GÖNLÜMÜ SANA VERDİM GÖZÜM KAPALI UYANIK
BEZENDİ Mİ BAĞ BAHÇE YEŞİLLİĞE ÇORUHUM.

TOMURCUKLAR AÇTI MI KOKARLAR MI MİS GİBİ
KABARDI MI SULARIN BİLİNMİYOR MU DİBİ
DAĞLARINDA VARMIDIR HÂLÂ FIRTINA TİPİ
YOKSA YAYILDILAR MI KOYUN KUZU ÇORUHUM.

AÇTI MI BAHÇELERİNTOMURCUKLARI GÜLLERİ
AL YEŞİL GİYDİ Mİ KIZLAR GELİR Mİ NAĞMELERİ
TOPLUYORLAR MI BAK HELE YAYLADAN SÜMBÜLLERİ
GÖZLERİMDE ÖZLEMLE TÜTÜYORLAR ÇORUHUM.

ÇİFTÇİLER NE ÂLEMDE BAŞLADILAR MI İŞE
KURUNTULU MU YİNE DAĞ BAŞINDAKİ MEŞE
O DENİZ ORMANLARIN VERİR İNSANA NEŞE
SOĞUK SULARIN YİNE BUZLUYOR MU ÇORUHUM.
Ahmet Nişancı
13 Mart 1960

2011’E ACISIZ KARŞILAMA DİLEKLERİ

2011’E ACISIZ KARŞILAMA DİLEKLERİ

DOĞRU BAKIŞ/ Ahmet NİŞANCI – 29 Aralık 2010
ahnisanci@gmail.com ahmetnisanci@windowsive.com

Tanrı tattırmasın acıyı
Komşu olmasın tatlımıza acı,
Yeniden yazılsın kaderler ilaç yerine
Kapımızın dışında yatsın acılar.

Doğru sözler cevherdir insana
Anlaşılmazmış çekilmeyince acı,
Hakka kavuşmak haktır
Dışında kalsın tatlıdan gelen acı.

Susmasın insan kor gibi yakarken acı,
Mutlu anlar çok, yoksulluk yok olsun
Olmasın ekmek acı,
Acılar çalmasın kapısını insanın.

Yeter küçük mutluluklar insana,
Olmazsa yanında acı.
Sonsuz sevinçler içinde unutulsa da
Hangi sevgiden daha değerli, asil, acı?

Dem vurulmasın acımadan
Kaybetsin hakkını acıma
Adalet hesap sorsun acımadan
Usandırılmasın insan acımalardan.

Hatırlamak acıyı başkasının acısında,
Kendimize acımak bu, bu bir bencilik,
Erdem gibi görülse de acımak,
Ağır gelir onurumuza.

Zor katlanır insan acınmaya,
Hele aç ise kalp,
Sağalmaz acı hekimin acımasıyla
Ruhu acı çekmeye yatkınsa insan.

İnsanlık dilinin en tatlı sözüdür “Af”
Adaletse suçludan öç almak,
Erdemdir bağışlamak,
Ve unutmaktır iyi insanların öcü.

Anlaşılsın bütün insanlar,
Af edilsin tüm günahları,
Çıkarcılar da dönsün yanlışlarından,
Kucaklaşsın doğu batı, kurt kuzu.

Başarının zekâtıdır af etmek,
Güçlüleri güçlü kılar af etmek,
Kendin anlamak, bilmektir af etmek,
İnsansa, vatana millete karşı sadıksa.

Alınmasın insanlardan ah,
Âşık’ın dilinde Allah’tır ah,
Yardan ayrı düşenler her an çeker ah,
Dertlinin dilinde bitmez asla ah!

Kalbin sözü sağır edermiş aklı,
Gönlün oyuncağı olurmuş akıl,
Beğenmeyen var mı ola aklını,
Eder yumuşaklığı düşmanları dost.

Son sözüm size güçlüler;
Kul olun, baş eğin insana, İnanıyorsanız Tanrı’ya
Geçici dünya.

Mutluluk herkesin hakkı
Varsa adalet güçlüde,
Alçakgönüllü olanın
Açıktır her zaman bahtı.

Öğrencilerim ve Öğretmenlik

ÖĞRENCİLERİM VE ÖĞRETMENLİK
Öğretmenliğin kutsal değerlerine tapındım her zaman,
Güzel öğrencilerim oldu bütün zamanlarımda;
Riyasız, özenli, gözlerinin içi gülen dikkatlerinde
Erirdi hüzünlerim birlikteyken…
Ne çok mutluluklar yaşadım onlarla, üzüntülerim de oldu,
Cevapsız acılarım da…
İlk öğretmenliğimde gözlerime ışık veren kaynaklardır onlar,
Levent delikanlılarımızdırlar kızlı erkekli,
Eğer üzülürlerse, isyanlarla ağlarım, kanatsız kalırım, yıkılırım onlarsız.
Rüyalarıma girerlerdi ömrüm boyunca;
İmtihanlar verirdim karşılarında sorumluca, bilinçli,
Milat onlarla var oldu benim için, sonsuz yaşayış da.

Verirler karşılıksız bütün sevgilerini, titrer yüreğiniz mutluluktan
Erir bütün yokluklar parlayan gözlerinde.

Özürsüzdür öğretmen öğrenmeye susamışken gençlik,
Görür gözü, duyar kulakları, hisseder ruhları geleceği,
Razı olunamaz asla azla yetinmelerine;
Eserler yaratacak, geleceği kuracak, ülkeyi kucaklayacak
Türküm, Doğruyum, Çalışkanım diyen Atatürkçü gençliktir bu,
Modern yaşamların sonsuz öğretilerini hak ederler her zaman,
Ezilmiş, yoksul zamanların anne babalarının umutlarıdırlar,
Naziktirler, zariftirler, kırılgan gururları okşanmak ister, haklarıdır,
Laik cumhuriyeti ve demokrasiyi güçlendirecek ve yaşatacak onlardır,
İsyan ediyorlarsa haksızlığa, yoksulluğa; kalkınacaktır ülke
Ülke kutlanacak ve kutsanacak bu gençlik sayesinde.
AHMET NİŞANCI 5 NİSAN 2014 – SAAT: 05.12

ÖZÜR DİLENESİ KADINLARIMIZ

ÖZÜR DİLENESİ KADINLARIMIZ
8 Mart 2010
“Soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen kadınlarımız…”demiş Nazım.
Ben: “Yaşamımızın- yokluğuna dayanılamaz -mutluluk pınarı kadınlarımız” diyorum.
Belki de haklı Nazım;

Her zorluğa koşarak çilelere alıştırdığımız,
Meclislerde aklını kısa görüp aşağıladığımız kadınlar…
Dövdüğümüz, sövdüğümüz, kovduğumuz,
Sevgimizden, gönlümüzden yoksun, hırpalanmış kadınlar…
Masum bakışlarında hüzünler, gizemler saklı,
Dirençli, zor günlerin ışığı, gerçeklerle barışık,
Dar günlerin yoldaşı, tüm dertlerin ortağı kadınlar…
Zarif, edalı bakışlarında gizemli, ömürlük acılar,
Karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmediğimiz,
Su gibi besleyici, toprak gibi doğurgan aziz kadınlar…
Vakitsiz açılan çiçekler gibi, yüreği yangılar içinde kuma ,
Can yerine berdelimiz kadınlar…
Hevesi geçenin ittiği, yüzüne güneşin küstüğü,
Günyüzü görmemiş duygu yüklü kadınlar…
Rahminde dünyaya hayat veren,
Tanrıça da olsa bir gün göstermediğimiz, soldurduğumuz kadınlar…
Düzenimizin gururu, ömrümüzün varı, başımızın tacı,
Elleri öpülesi
Anamız, bacımız, karımız kadınlar…
* * * * * * *
KADINLARIMIZ
Arttıkça mutluluğa özlemim
Siz gelirsiniz lepiska saçlarınızla usuma,
Bahar yağmurlarının çisentisinde,
Ayvalık’ta bir zeytin bahçesi
Gözleriniz gelir,
Ve beni Boğaziçi’nin temmuz bunaltısından alan
Gök kuşağı kollarınız…
Alır götürür beni kollarınız Rumelihisarı’nda
Mahzenlerin aydınlattığı şarap kokularına…
Ellerimi kaybettiren kadehler
Bir şişe kızıl şarap kokusu aydınlığında
Sizi getirir bana;
Öperim güneş aydınlığındaki gül ellerinizden,
Ellerinizden yıldızlar düşer dudaklarıma,
Alırım ak ellerinizi avuçlarımın içine,
Dünyam değişir,
Bir demet nar kırmızısı
Ya da beyaz gül ellerinizde
Mutluluğa uyanırım.

ULUS KİMLİĞİNİ BULACAK

ULUS KİMLİĞİNİ BULACAK
Kırık toynaklarıyla tırmalayan,
Soyu bozuk, sütü bozuk
Toy nesilleri de gördü sonunda bu yurt!
Düşman uzanımlarında sömürüye, bölücülüğe açık,
Ulusa kapalı.
Soysuz! Tehditlerin en zorbasıyla yükleniyor
Birlik kurup düşmanla,
Anlaşılmaz, alışılmazlıklar dayatıyor
Kalbine vuruyor ulusun,
Şaşkın yurttaş, oğul, kız, kızan.

Vermiş elin oğlu ile el ele içimizdeki şeytan,
Ergenekon’dan dağlar eritip çıkmış kahramanlarını
Sokmaya çalışır Ergenekon’la içeri,
Ama tepecek geri
Verir mi bu ulus
Egemenliğini.

Dinamizmiyle üretken soylu gençlere
Barikatlar kurmuşlar,
Kan kusturur, zehir saçar suları,
Darbelidir copu!
Halkın öz çocukları o güvenlikçiler
Anlayacaklar er geç vurduklarının
Anaları, avratları, bacıları olduğunu
Ve görecekler doğruyu,
Bulacaklar güzeli, iyiyi!

Yıkamazlar, asla!
“Türküm, doğruyum, çalışkanım” diyen budunu,
Bölemezler şu bu ayrımıyla binlerce yıllık ulusu,
Bu ulusun halkı insanlığın en öncesinden, en ulu’su!

Görecek er geç doğru yoldan sapkınlar
Büyüklüğünü ulusun,
Korkusu düşmüş içlerine yolsuzlukların,
Bellidir kaygılı duruşlarından,
Dönüşü yok pişmanlıkların,
Görülecek hesapları kalmadan öteye,
Hemen, şimdi, gecikmesiz,
Âdil ve hakça!

29 Ocak 2014
Ahmet Nişancı